Safa Foreign Languages - SFL

Anadolu Koleji Yabancı Diller

A BUNCH OF FLOWERS, A LIFETİME SADNESS

 

It was January of 2010. I had just graduated from university and started to teach at a high school on the European side of Istanbul, not in a remote neighborhood but in a neighborhood that could be considered problematic.While describing conditional sentences in English, I wrote a sentence on the board: “Yes guys, if I were rich I would buy ………….. for my mom.” I said, let's fill this gap by using our imagination.It must have been clear that the class had fallen into a deep silence. Then I collected the papers one by one. Of course, young people have big dreams, houses in Maldives, latest model cars and more.We were reading the papers I collected and laughing together. Then suddenly, “If I were rich, I would buy flowers for my mom.” That is, “eğer zengin olsaydım anneme çiçekler alırdım. ” came out and the whole class burst into laughter.

-Ooo, we have romantic friends among us. Enes, stand up. I said imagine you are rich, use your imagination. Do I have to give points to use your head?

-I can't think of anything else, teacher, he said.

Then the bell rang and I left the class with my unanswered question. The next morning, I found Enes' father waiting for me with the crumpled piece of paper from yesterday in his hand. We sat and talked for a while, and after a short conversation he left. I couldn't swallow. I learned that Enes lost his mother in a traffic accident two months ago and that he and his father go to his mother's grave every Friday and plant flowers. Last night, I realized that Enes was sobbing until the morning, and that Enes, who filled the small gap on the paper with flowers, was actually trying to fill that huge void in his life with flowers. In the first year of my teaching, I learned that only a university diploma is not enough to be a teacher.

Afterwards, we mobilized, especially our school counsellor, to heal Enes's wounds. Enes's sadness, pain, memories, loneliness were so precious..... We covered them all . Three years had ended so bitterly and sweetly and the graduation day came. The painful child we had devotedly raised had turned into a student who wrote success stories. Enes, who graduated from high school with honors, settled in the foreign trade department of the university. Enes? Currently, Foreign Trade Manager in a company in Istanbul. That boy, whose success I am proud of, taught me the joy of teaching, being a teacher. Despite the twelve years that have passed, the bond we have established with our pains and successes still keeps us together.

That is, teaching is not a profession where you go in the morning and come back in the afternoon, where you are free on Saturday, Sunday, semester and summer. Being a teacher is being a mother, father, elder brother, in short, being human.

I bow respectfully in front of all our precious teachers.

 

 

Ayşegül TAŞDEMİR

İngilizce Öğretmeni

 

 

BİR DEMET ÇİÇEK, BİR ÖMÜRLÜK HÜZÜN

 

2010 yılının Ocak ayıydı. Üniversiteden yeni mezun olmuş, İstanbul Avrupa yakasında, ücra bir mahalle değil ama sorunlu sayılabilecek bir mahallede  lisede derslere girmeye başlamıştım.  İngilizce şartlı cümleleri anlatırken, tahtaya bir cümle yazdım: “Evet çocuklar, eğer zengin olsaydım anneme …………..alırdım.”  Haydi, hayal gücümüzü kullanarak bu boşluğu dolduralım dedim. Anlaşılmış olmalı ki sınıf derin bir sessizliğe bürünmüştü. Sonra tek tek kağıtları topladım. Tabi gençlerin hayalleri büyük, Maldivler’de evler, son model arabalar ve nicesi. Topladığım kağıtları okuyor, hep birlikte gülüyorduk. Sonra birden “If I were rich, I would buy flowers for my mum.” Yani “ eğer zengin olsaydım, annem için çiçekler alırdım. ” yazan bir kağıt çıktı ve tüm sınıf kahkahaya boğuldu.

-Ooo, aramızda romantik arkadaşlar var. Enes, kalk bakalım ayağa. Ben zengin olduğunuzu düşünün, hayal gücünüzü kullanın demiştim. Kafanızı kullanmanız için illa not mu vermem gerekiyor?

-Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim, dedi.

Sonra zil çaldı ve cevapsız kalan sorumla sınıftan ayrıldım. Ertesi gün sabah Enes’in babasını elinde dünkü o buruşuk kağıt parçasıyla beni beklerken buldum. Oturup biraz konuştuk, kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı. Yutkunamıyordum. Enes’in  iki ay önce annesini bir trafik kazasında kaybettiğini ve her cuma babası ile birlikte annesinin mezarına gidip çiçek diktiklerini,dün gece sabaha kadar hıçkıra hıçkıra ağladığını, kağıttaki küçük boşluğu çiçeklerle dolduran Enes’in aslında hayatındaki o koskoca boşluğu çiçeklerle doldurmaya çalıştığını anlamıştım. Sadece üniversitede alınan diplomanın öğretmen olmaya yetmeyeceğini öğretmenliğimin ilk yılında öğrenmiş oldum.

Sonrasında Enes'in yaralarını sarmak için başta rehberlik öğretmenimiz olmak üzere adeta seferber olmuştuk. O kadar kıymetliydi ki Enes in hüznü, acıları, anıları,yalnızlığı..... Hepsine siper olmuş, Enes'i pamuklara sarıp sarmalamıştık. 3 yıl böyle acısıyla tatlısıyla bitmişti ve mezuniyet günü gelip çatmıştı. Özveriyle büyüttüğümüz acı dolu çocuk, başarı öyküleri yazan bir öğrenciye dönüşmüştü. Liseyi dereceyle bitiren Enes, üniversitenin dış ticaret bölümüne yerleşmişti. Enes mi? Şu anda İstanbul’da bir şirkette Dış Ticaret Müdürü. Başarısıyla gurur duyduğum o çocuk bana öğretmenin, öğrretmenliğin hazzını öğretmişti. Aradan geçen 12 yıla inat hala acılarımızla, başarılarımızla  sımsıkı kurduğumuz o bağ bizi bir arada tutuyor.

Yani demem o ki, öğretmenlik sabah gidip öğlen geldiğiniz, cumartesi, pazar, sömestr ve yazın tatil yaptığınız bir meslek değildir. Öğretmenlik anne, baba, ağabey olmak kısaca insan olmaktır.

Tüm kıymetli öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.

 

Ayşegül TAŞDEMİR

İngilizce Öğretmeni

 

 

0553 295 06 12