AFL

An Unforgettable Memory Of My Teacherhood

It was a warm spring day in Kırıkhan, which is a beautiful town of Hatay in the South of Turkey. The principal of the school where I had been working as a teacher of English called me to his room. In his room, there was a person whom I didn’t know. He was an old man. He reminded me of Hulusi Kentmen who was a famous character of the Turkish film industry. He just looked like him. The principal introduced me to him. He said that he was an inspector coming from the Ministry of National Education, from Ankara. The school was a boarding school called “Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu”. It was both a primary school and a middle school. It was my second year of teaching English at the middle school. I was twenty-two and I began teaching English at the age of twenty-one. I think that was an early age for the teaching career. Anyway, the inspector told me that he would stay at the school for three days and his duty was to guide me in these three days. He added that he would follow one of my lessons in the afternoon.

I was excited because of being inspected. The afternoon lesson time came and the inspector entered my classroom to follow my lesson. I was ready for the lesson, but my excitement increased. My students in the classroom were the seventh graders. I tried to perform the best teaching techniques that I had learned before. The most important thing was that I was trying to encourage my pupils to answer my questions by raising their fingers and I tried to do my best in a way. I tried to show myself and my students quiet active during the lesson. I was trying to call the students with their names, I called their names after asking my questions. I used coloured pieces of chalk to show my sentences on the board nicer. I tried tu use the board in the best way. I tried to show the inspector that I could use the teaching techniques I had learned before.

We went out of the classroom after the lesson. He said:”Let’s sit down over there on the bank in the garden.” We sat down and he said: “Your students’ speaking level is very low.” I was upset and said:”I didn’t teach them last year, sir!” The inspector asked me:”Did a teacher of English teach them last year? I said: “Yes, sir.” Then he said:”He must have tried to do his best to teach them, too.” I said:”Of course,sir.” By the way, I thought to myself:” How can an English teacher teach his or her students to speak English in three lessons in a week? They had only three English lessons in a week. And the inspector emphasized that he was there to guide me but not to find my mistakes. “I will be here for two more days. You can come and ask me whatever you want to learn about teaching. I will be very happy when I share my experiences with you”  he said.

That was my first experience of being inspected. I really got benefit of his inspecting me. He and the other inspectors have taught me a lot of good things that I have been using in teaching English. After that I never thought or told others:”These students are not good because I didn’t teach them last year!”

 

 

ÖĞRETMENLİĞİMİN UNUTULMAZ BİR HATIRASI

Türkiye’nin güneyinde Hatay’ın güzel bir ilçesi olan Kırıkhan’da ılık bir bahar günüydü. İngilizce öğretmeni olarak çalıştığım okulun müdürü beni odasına çağırdı. Odasında tanımadığım biri vardı. Yaşlı bir adamdı. Bana Türk sinema sektörünün ünlü bir karakteri olan Hulusi Kentmen’i hatırlattı. Tam ona benziyordu. Müdür beni onunla tanıştırdı. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Ankara’dan gelen bir müfettiş olduğunu söyledi. Okul, “Temel Eğitim Yatılı Bölge Okulu” adında yatılı bir okuldu. Hem ilkokul hem ortaokuldu. Ortaokulda İngilizce öğretmenliğimin ikinci yılıydı. Yirmi iki yaşındaydım ve yirmi bir yaşında İngilizce öğretmeye başladım. Öğretmenlik kariyeri için erken bir yaş olduğunu düşünüyorum. Neyse müfettiş bana okulda üç gün kalacağını ve görevinin bu üç günde bana rehberlik etmek olduğunu söyledi. Öğleden sonra derslerimden birini izleyeceğini de ekledi.

Teftiş olacağım için heyecanlıydım. Öğleden sonra ders saati geldi ve müfettiş dersimi takip etmek için sınıfıma girdi. Derse hazırdım ama heyecanım arttı. Sınıftaki öğrencilerim yedinci sınıftı. Daha önce öğrendiğim en iyi öğretim tekniklerini uygulamaya çalıştım. En önemlisi öğrencilerimi parmak kaldırarak sorularıma cevap vermeleri için cesaretlendirmeye ve bir şekilde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Ders boyunca kendimi ve öğrencilerimi sakin ve aktif göstermeye çalıştım. Öğrencilere isimleriyle hitap etmeye çalışıyordum, sorularımı sorduktan sonra isimlerini söylüyordum. Cümlelerimi tahtada daha güzel göstermek için renkli tebeşir kullandım. Tahtayı en iyi şekilde kullanmaya çalıştım. Daha önce öğrendiğim öğretim tekniklerini kullanabileceğimi müfettişe göstermeye çalıştım.

Dersten sonra sınıftan çıktık. “Şurada, bahçedeki banka oturalım” dedi. Oturduk ve “Öğrencilerinizin konuşma düzeyi çok düşük” dedi. Üzüldüm ve “Geçen yıl onların dersine ben girmedim efendim!” dedim. Müfettiş bana sordu: “Geçen yıl onlara bir İngilizce öğretmeni mi girdi? “Evet efendim” dedim. Sonra dedi ki: “O da öğretmek için elinden geleni yapmış olmalı.” “Tabi efendim” dedim. Bu arada kendi kendime düşündüm: “Bir İngilizce öğretmeni, öğrencilerine haftada üç derste nasıl İngilizce konuşmayı öğretebilir? Haftada sadece üç İngilizce dersi vardı. Ve müfettiş, bana rehberlik etmek için orada olduğunu ancak hatalarımı bulmak için olmadığını vurguladı. “İki gün daha burada olacağım. Öğretmenlik hakkında öğrenmek istediğiniz her şeyi gelip bana sorabilirsiniz. Tecrübelerimi sizlerle paylaştığımda çok mutlu olacağım” dedi.

Bu benim ilk teftiş deneyimimdi. O müfettişin beni teftiş etmesinden gerçekten faydalandım. O ve diğer müfettişler bana İngilizce öğretirken kullandığım birçok iyi şeyi öğrettiler. Ondan sonra hiç “Bu öğrenciler iyi değil; çünkü geçen yıl onların dersine ben girmedim!” diye düşünmedim ve başkalarına da bunu söylemedim.

Yazan: Yusuf TELİS

İngilizce Öğretmeni – MERVE KOLEJİ