İsraf, kelime olarak, “sahip olduğumuz bir şeyi yok etmek, zayi etmek, dine veya dünyaya meşru bir faydası olmayacak şekilde gerektiğinden daha fazla kullanmak ya da harcamaktır”.
Allah’ın sevmediği şeyler arasında zikredilen israf, Müslüman kimselerin kaçınması ve kendi hayatlarında uzak durmaya özen göstermesi gereken bir durumdur. Maddi ve manevi olmak üzere günümüzün en büyük hastalığı olan israf, insani ve dini körelmelerin ele başıdır.
Dünyanın bir tarafında gösterişli ve lüks hayat yaşayıp bir giydiğini bir daha giymeyen kesimler var iken; diğer tarafında bir kap yemek ve bir yudum su bulamayacak kadar açlıktan ölecek insanlar var. Allah insanlara sayısız nimet vermiştir bu durumdan istifade etmemizi ama israfa gitmememiz gerektiğini bizlere emrediyor. “Yiyin için fakat israf etmeyin.Çünkü O, israf edenleri sevmez.” Araf suresi 31. ayette böyle geçmektedir. Müslüman kişi, hayatının her anında ölçülü olmalıdır. Öncelikli olarak yapacağımız bütün harcamalardan hesap gününde sorguya çekileceğimizi unutmazsak daha etkili sonuç alabiliriz. Evimize aldığımız meyve ve sebzeler bütün yiyecekler, içecekler, hiç birinin ihtiyaçtan fazlasının almamalıyız.
Bir defasında Hz. Peygamber Sa’d’a uğradı. Resulullah onun abdest alırken suyu aşırı kullandığını görünce şöyle dedi;
“Bu israf nedir?” Sa’d şaşırarak;
“Abdestte de israf olur mu?” dediğinde Hz. Peygamber şöyle cevap verdi;
“Evet, hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan bile” (İbn Mace, İbn Hanbel).
Hiç bir zaman zengin ve gösterişli bir hayat yaşamayan Sevgili Peygamberimiz (sav), israf etme durumu ile ilgili Müslümanlara şöyle tavsiyede bulunmuştur;
“Adem oğlu, karnından daha şerli bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Yemek yediği zaman midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes almaya ayırsın” (Tirmizi).
Resulullah (sav), hadis-i şerifinde şöyle buyurdu: “Hiçbir kul, kıyamat gününde, ömrünü nerede tükettiğinden ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nerede kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından ve bildiklerini yaşayıp yaşamadığından sorguya çekilmedikçe bulunduğu yerden kıpırdayamaz”. (Tirmizi)
Yukarıda verdiğimiz hadislerde gördüğümüz üzere Müslüman kişi öylesine bir hayat yaşayamaz. Attığımız her adımda Rabbimiz (c.c)’i düşünmeliyiz ve O’nun rızasını kazanmak için bu ömrümüzü geçirmeliyiz. Attığımız her adım, aldığımız her nefes, yaptığımız her şey, ahirette karşımıza çıkacak. Dolayısıyla da büyük bir samimiyet ve içtenlikle şu soruları kendimize sorabilmeliyiz:
Bize verilen imkanları nasıl kullandık, Müslüman kardeşlerimizle veya başka insanlarla ne kadar paylaştık, bize verilen vücut emanetini ne kadar ve ne için yorduk. Rabbimize vereceğimiz cevapları düşündük mü, ona göre yaşadık mı?
Betül DEMİR
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni