Bireyin fiziki ve sosyal çevreden gelen uyumsuz koşullar nedeni ile bedensel ve psikolojik sınırların ötesinde harcadığı gayret olarak ifade edebileceğimiz ‘stres’ öğrenme sürecinde, başarıyı etkileyen unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üniversite giriş sınavına hazırlanan 4711 öğrenci üzerine yapılan bir araştırma, öğrencilerin sürekli kaygı düzeylerinin, ameliyat olacak hastaların kaygı düzeylerinden daha yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu veriden yola çıktığımızda stresin öğrencilerimiz üzerinde olan etkisinin daha anlaşılır bir şekilde ortaya çıkacağı düşünülmektedir. Stres, heyecan ve kaygı bir biri ile ilişkili fakat farklı kavramlardır. Zaman zaman bunları birbirinin yerine kullandığımız olur. Burada sınırlılıklar nedeniyle teknik-terminolojik ayrıntılara girilmeyecektir.
Bireyin stres-kaygı yaşaması doğaldır. Fakat yapılan araştırmalar bizlere şunu göstermektedir: Düşük düzeydeki kaygı (stres) öğrenmeyi-başarıyı- olumlu etkiler. Ve yine yüksek düzeydeki kaygı ise öğrenmeyi-başarıyı- olumsuz etkiler. Öğrenilen malzeme basit ve kolay ise yüksek kaygı derecesi öğrenmenin çabuk gerçekleşmesine yol açarken, karmaşık ve zor ise yüksek kaygı, öğrenmeyi zorlaştırmaktadır.
Peki, neden kaygı-stres yaşarız?
Özgüven yetersizliği, yüksek beklentiler, yanlış aile tutumları, daha önceki başarısızlıklar ve karamsarlık, hedefin belirsizliği ve plansız çalışma, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmeme, aile ve çevrenin bilinçsiz ve baskı oluşturan yaklaşımları, panik bir yapıya sahip olmak. Bu nedenler arttırılabilir. Bu unsurlar bir araya geldiğinde bireyi başarısızlık korkusu sarar bu da yoğun bir şekilde strese neden olur.
Peki, bizi bu kadar olumsuz etkileyen stres ile nasıl başa çıkabiliriz?
Öncelikle, kaygıya neden olan etkeni-etkenleri- anlamalı, fark etmeliyiz. Bu kaynağı bilmek belirsizliği ortadan kaldıracağından bize iyi gelecektir. Dersi planlama, planlananı uygulama, tavizsiz çalışma, gerçekçi olarak hedef belirleme, kendine güvenme, umutsuzluğa kapılmama, başkaları için değil, kendisi için çalışma ve yaşama başkaları ile kendisini kıyaslamama, olayları abartmama, elinden geleni yaptıktan sonra sonuca üzülmeme sınavın her şeyin, zekânın ölçüsü olmadığını, kaybetmenin de kazanmak kadar normal olduğunu bilme. Bu noktalar dikkate alınır ve ailelerde, kendi beklentilerini çocuklara yüklemez, yüksek beklentilere girip sınavı bir ölüm kalım savaşı haline getirmezler öğrencilerin kaygı düzeyi mutlaka düşecektir.
Sınav anında yaşanan stresle baş etmenin bir başka yolu da yoğun stres yaşayıp soruları çözemediğiniz anda sadece bir dakika için kaleminizi elinizden bırakın, derin bir nefes alın ve gözlerinizi kapayın. Rahatladıktan sonra, artık sınava dönebilirim, deyin ve yeniden rahatlamış bir şekilde soruları çözmeye başlayın. Bu tekniklerde dikkat edilmesi gereken şey, ne kadar çok pratik yapma şansı yakalarsanız kaygı anında bu süreci o kadar iyi yönetebileceğinizdir. İlk denemelerinizde zorlansanız da tekrar ettikçe yapabildiğinizi ve sizlere fayda sağladığınızı göreceksiniz.
Biraz da tersten düşünelim; ya hiç kaygımız olmasaydı, hiçbir durumda kaygı hissetmeseydik, ne olurdu acaba? Kaygı bizlerin hayatta kalabilmemiz, doğada varlığımızı sürdürebilmemiz için bir zorunluluktur. Böyle bir yaklaşımdan sonra aslında şunu da diyebiliriz:”İyi ki varsın kaygı”. Fakat kaygının dozu burada çok önemli. Kaygı dozunda ise başarımıza katkı sağlar ama biz onu kontrol edemeyip dozunu kaçırırsak, ne kadar büyüdüğüne bağlı olarak bizim öğrenmemizi-başarımızı- olumsuz etkiler, hatta ruhsal ve fizyolojik sağlığımızı da olumsuz etkiler. Bu nedenle evet, “iyi ki varsın kaygı, ama dozunda kaygı… ”
Unutulmamalıdır ki, hiçbir şey yapmayan, hiçbir şey kazanamaz. Çalıştıktan, kendimize güvendikten, gerekli çalışmaları yaptıktan sonra başarılı olmanın önünde hiçbir engel kalmaz. Edison’un da dediği gibi, “Başarının yüzde biri deha, yüzde doksan dokuzu ise çalışma ile elde edilir.” Sınavı sizin önünüzde bir kabus, bir engel olarak değil, hedefinize ulaşmak için bir basamak olarak düşünün. Ailenizi, okulunuzu ve arkadaşlarınızı birer baskı unsuru değil, yürekleri sizin sevginizle dolu olan ve her zaman yanınızda olacak kişiler olarak görün.