ADEM

Allah’ı Ne Kadar Tanıyoruz?

Evet tevhid iki kısımdır:  Yani Allah’ın birliğini iki şekilde anlaya biliriz. Biri basitçe ve hemen herkesin kısaca ifade edeceği şekildedir: “Allah birdir , eşi ve benzeri , şeriki ve ortağı yoktur. Bu kainat onundur” bu tevhid anlayışı taklide dayanır annemizden babamızdan duyduğumuz kadarıyla aklımızda kalan bilgidir

İkincisi ise hakiki tevhiddir hiçbir şüphe ve yanlışa düşmeden sağlam bilgilere ulaşmış tevhiddir. Her şeyde bir birlik var bir olan şey de birden gelir. Dünyamızı aydınlatan Güneş bir, Öyleyse güneşi yaratan da birdir. Yeryüzünü sulayan Yağmur bulutları birdir, Öyle ise o bulutları imdadımıza gönderen de birdir. İlkbaharda papatya aynı beyazlıkta ve aynı biçimde açıyor, Öyle ise baharı getiren ve papatyayı yaratan da birdir. Bütün insanların yüz şekli aynı olduğu halde, hiçbir insan diğerine tıpa tıp benzemiyor yüz şekli birazcık benzeyecek olsa huyu, davranışları, zevkleri, duyguları, benzemiyor. Bir köyde iki muhtar Bir ilçede iki Kaymakam bir ilde iki Vali bir ülkede iki devlet başkanı olsa ülke karışır ve idare edilemez her biri ayrı bir şey söyler her şey altüst olur.

ALLAH Nerede?

Aslında yanlış bir noktadan yola çıkılmış bir sorudur. “Nerede?” sorusu bir mekân’ı, yani yer’i hatıra getirir. Mekân ise, maddî varlıklar için söz konusudur. Eğer Rabbimizi bir maddî varlık gibi düşünürsek, daha baştan yanlış yapar ve çıkmaza gireriz. Her yaratılan gibi kâinat da ,insan da, aklı da, hayali de sınırlıdır, sonludur. Sınırlı olan sınırsızı içine alamaz. Ustayı eserin içinde aramamalı. İnsan ancak yaratılanları tasavvur edebilir. Aklımız her varlığın mutlaka bir mekânda olması gerektiğini düşünüyor. Mekânı olmayan bir varlığı tasavvur edemiyor. Kâinatın içinde veya dışında olmak yaratılanlar için söz konusudur. Allah ise, yarattıklarına benzemez. Bütün varlıklar sonradan var edilmiştir. Oysa Allah ezelîdir, yani varlığının başlangıcı yoktur. Bir hadiste, Allah vardı ve beraberinde başka şey yoktu, deniliyor. Ne madde, ne cisim, ne hareket, ne zaman, ne mekân…

Allah mekândan münezzeh olmakla beraber, isimlerinin ve sıfatlarının tecellileri, yani görünümleriyle her yerdedir. Akıl, Onun zâtını kavrayamaz, ancak varlığını anlayabilir.  Peki nasıl? Eserleriyle… Her varlık sanatlı bir eserdir. Her eser, sanatkârını gösterir. Kâinat da bir büyük eserdir ve o da ustasının Şâhididir. Ölçülü, düzenli ve süslü hâliyle bize Rabbimizi anlatan birer mektuptur…

ALLAH’ı Neden Göremiyoruz?

Hz. Musa Tûru Sinada “Ya Rabbi bana zatını göster, sana bakayım niyazında bulundu. Allah’ta sen beni göremezsin” “Fakat dağa bak O dağ yerinde durabilirse, Sende beni görebilirsin” dedi. Dağa bir dirhem Nur tecelli etti ve dağ paramparça oldu. Hz. Musa bu kudret ve azametin ihtişamına dayanamadı bayıldı… Evet Gözümüzün gücü bu dünyada Allah’ı göremediği gibi Ondan yapamayacağı şeyi istemek, ona zulmetmektir. O sonsuz merhameti sebebiyle bize kaldıramayacağımız yükü yüklememiştir.

İdrak-i maâlî bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.

 

Emine ASLAN