Bireyin, içinde yaşadığı toplumda mutlu olabilmesi için bazı değerlere sahip olması gerekmektedir. Bu değerlerin en önemlilerinden biri de hoşgörüdür.
Hoşgörülü olmak, kendi fikir ve düşüncelerimizi başkalarına zoraki dayatmaya kalkışmamaktır. Doğru bildiğimiz, doğruluğuna inandığımız, fikirlerimizi, düşüncelerimizi başkalarına anlatırız. Onların da buna inanmaları için çaba harcayabiliriz, ama bizim gibi düşünmeleri, bizim gibi inanmaları için zorlayamayız. Yüce dinimizin temel prensiplerinden biri de “Dinde zorlama yoktur.” esasıdır. İslam’da aslolan tebliğdir. Peygamberlerin görevi de Allah(cc) tarafından kendilerine bildirilen hükümleri sadece insanlara tebliğden ibarettir. İnsanları hidâyete erdirmek Allah (cc) ‘a aittir.
Toplumda, birlikte yaşanabilmesi için fertlerin hoşgörü sahibi olması gerekir. Peygamberimizin ahlaki özelliklerinden biri de hoşgörü sahibi olmasıydı. O, herkesi anlayışla karşılar, insanlarla iyi geçinir, kimseye karşı kaba ve kırıcı konuşmazdı. İnsanlara karşı daima hoşgörülüydü. Kimseyi küçümsemez, kimseyle alay etmezdi. İnsanların hatalarını yüzlerine vurmazdı. Onları toplum içinde rencide etmezdi. Peygamberimiz, yanlışları ortaya koyarken, yanlış yapanı değil de, yapılan hatayı ön plana çıkarırdı. Hz. Muhammed(sav), hoşgörüyü insanlar arasında tek taraflı değil, karşılıklı uyulması gereken bir davranış biçimi olarak ifade etmiştir. Peygamberimiz, bu konu ile ilgili bir hadisinde;
“Hoşgörülü davran ki, sana da hoşgörü ile davranılsın.” (Ahmet bin Hanbel, müsned, c 1, s. 248.) buyurmuştur.
Ebû Hüreyre (RA) rivayet ettiğine göre,
Peygamber efendimiz kendisine yapılan kötülüklere karşı neden beddua edilmediği sorulduğunda;
Rasûlullah (SAV) “Ben lanetçi olarak değil, rahmet peygamberi olarak gönderildim” buyurdu, diyerek hoşgörüsünü bir kez daha ortaya koymuştur.
Peygamberimiz (sav) hoşgörülü, affedici, kibar olduğu için insanlar kısa sürede O’nun etrafında toplanmış, Müslümanlığı kolayca kabul etmişlerdir.
Hz. Mevlana’nın “Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak” çünkü toplumsal bunalımların, kavga ve dövüş ortamının tek ve en güçlü doğuş sebebi sevgi eksikliğidir. Bunun en doğru tedavi yolu ise sevgiyi aramak, yaşamak, uygulamaktır. Hoşgörülü olursanız seversiniz. Sevilirsiniz.
Ama bugün hoşgörü yerine daha çok hoşgörüsüzlük almış başını gidiyor.
Bizler 2020 dünyasında, merhamet abidesi peygamberimiz (sav) bu güzel ahlakından ne kadar haberdarız ve ne kadar hissemize düştü bunu tefekkür etmeliyiz.
Tahammülsüzlük, sabırsızlık, anlayışsızlık girdabından hemen çıkmak için Peygamberi ahlakla , muamelelerimizi gözden geçirmemiz gerekmektedir.
Bizler Peygamberimiz (sav) ‘in hayatını okumalı, anlamalı, yaşadığı ölçülere riayet ederek yaşamalıyız.
Allah (cc) Kur’an- Kerim’de Ahzâb Suresi 21. Ayette mealen “ And olsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” buyurarak, çıkmaza girdiğimiz durumlarda nasıl davranmamız gerektiğini bize işaret etmiştir.
O halde “Sevgi varken, nefret niye? Barış varken, savaş niye? Dostluk varken, düşmanlık niye? Hoşgörü varken , bağnazlık niye? Özgürlük varken, tutsaklık niye ? diyerek hakikatin cevabını peygamberimizin ahlakında bulmalıyız. Hz. Mevlana gibi, Yunus Emre gibi, Hacı Bektaş-i Veli, Karacaoğlan gibi peygamberi ahlakla yaşayarak insanları, hoşgörüye davet etmeli, yaşadığımız ortamı hoşgörü cennetine çevirerek, Allah (cc) ‘ın rızasına talip olmalı ve tüm insanlığa faydalı işler yapmalıyız.
Zehra EROĞLU
Değerler Eğitimi Öğretmeni